19 Ekim 2013 Cumartesi

ahmet erhan

Bülent Bingöl
Ahmet Erhan
Karga İçin Yazdı:


Ahmet Erhan ve Sevda Şiirleri

Bundan yıllar önce Siyasal Bilgilerde yani; namı değer Mülkiye'de okuyan bir arkadaşım elime bir kitap tutuşturmuştu. Kanımız kaynıyordu. Gençliğin en 'meme yapmış lastik' zamanlarındaydık.
Sevdaya dair sözler duymak için kulaklarımız gebeydi. 'Yitik bir ülkenin' çocuklarıydık ama sevda deyince; kanımızın akarına konuyordu sevdalı olduğumuz vefasız sevgililerimiz. Belki de; bizim bilmediğimiz bir gondoldü vefa denilen şey, gondolcüsü kanala düşmüş.

Elime tutuşturulan kitap Ahmet Erhan'ın "Kuş Kanadı Kalem Olsa" isimli şiir kitabıydı. Mülkiyeli arkadaşım kitabı Sevda Şiirleri'nden etkilendiğini söyleyerek vermişti bana.
Ben askerdim. Sevdanın en dikenlisinin hissedildiği yerde. Aşık olmak için yıldızlara bakan gözlerimiz nöbetçi kulübelerinde yaşarırdı, gizli gizli:

"Seni gülüşü gül olup da açan kız
Uzandığım her kapıda yüzümü saran esinti
Seni,yürüyüşü yağmur, kokusu nergis
Seni, turuncu düş, seni deniz mavisi... " 

Her şeyin sırayla ve belli bir dizge ile yapıldığı bir yerde yüksek sesle "Bedeninin her noktasından söz alıyorum/Öpmek için..." demek yerine çay sırasına girerdim, içimde dokunmak için beklediğim Mehtap'ın siyah beyaz fotoğrafı vardı.
Ve Ahmet Erhan adı mısralarıyla önce kalbime yazılmıştı. Yüzüne bir dize okuyabileceğim bir kadın aradım Keçikıran Tepesinde. Mamak' da "Usuldan bir yağmur başlıyor" du. " Bir damla düşüyor aramıza ve giderek bir ırmak/Oluyor da..." gecekondulardan kimse sesime ses vermiyordu. Dikenli tellere diziyordum dizeleri. Bir kadın gözü değsin diye.

"Beni böyle anımsa, böyle düşün istiyorum
Gülümseyen bir adam, ağlar gibi, sarsak
Anla ki, yitik bir ülkeyi korumaya benzer
Bir şairin sevgilisi olmak..." 

Ve bir "aşık-ı sadık" gibi; Mamak sokaklarına bakarak yürüdüğüm tel örgünün kenarında yakmak zamanı gelmişti; sevdaya bulanmış tüm mektupları.
"...
Seni, sevincin yangını, acının külü
Gittin artık, bu şiirler kaldı bana"

Mektupları yakmak sevdaya çare olmuyordu. Biz yeni öğreniyorduk dünyayı sorgulamayı. Hem sevda baştan gitmiyordu hem de yitik bir ülkenin gençleriydik.

12 Eylül darbesinin sonrasını yaşıyorduk. Darbe hala sıcaktı. Göğsümüzde sakladığımız sevgililerimizin resimleri gibi. Sıcaktı. Yitik ülke kontrol altına alınmıştı. Daha sorularımız başlamadan ülke başka bir boyuta geçmişti. Aptallaşmıştık; sloganlar silinirken duvarlardan. Ne yazılmasında ne de silinmesinde elimiz vardı.
"...
Bakarsın bir daha yazmam, tek sözcük bile
Artık bütün kağıtlar dolu, kalemler boştur
Yıkılır yüreğimden beynime kurduğum köprüler de
Bir kapı usulca örtülür, bir ozan unutulur
Belki o şeydir mutluluk, o buruk dinginlikte."

"Alaca Karanlıktaki Ülke" yeni bir dünyaya evrilirken biz yeni oluşmuş sivilcelerimizi eziyorduk aynada. Sevda şiirlerine geçmeden, Ahmet Erhan bizim aynada göremediğimiz ama içinde yaşadığımız, henüz ayırdında olmadığımız ülkeyi anlatıyordu:

"Nicedir akşam, kara bir kefen gibi geriliyor
Bu acılı, bu yoksul ülkemin üstünde.
Perdeler örtük, kapılar sürgülü
Polis arabaları dışında kimseler yok sokaklarda
Ay, bir boşluk arıyor sekerek gökyüzünde
Nicedir akşam, kara bir kefen gibi geriliyor
Bu acılı, bu yoksul ülkemin üstünde."

Askerliğim bitmiş sivil hayata yeniden merhaba demiştim. "Gene şiirlere dönmeliyim, dargın ve uzak." Ben ise yine sevda şiirlerine dönmeliyim barışarak küs olunan ne varsa.
Nereye gitsem. Nereye taşınsam. Yanımdaydı "Kuş Kanadı Kalem Olsa." Aylarca kapağını açmasam da uzandığımda dokunabileceğimi bilmek beni rahatlatıyordu. Her okuduğum şiirde aklımın köşesinde vardı Ahmet Erhan ve şiirleri.
Belki sığ bir yaklaşımdı benimkisi ama; karşılaştığım her sevdaya dair şiirde ondan dizeler geliyordu aklıma. Sığ derken; sadece sevda şiirleri yoktu ki Ahmet Erhan'ın.
Yukarıda az da olsa diğer şiirlerine de değindim. Değil mi ki; bu yazının başlığı Ahmet Erhan ve Sevda Şiirleri; işte bu nedenle sevda üzerine düştüm. Yazımı yine sevgiye dair bir şiirle bitiriyorum. Gülşiir'den bir bölüm:

"Dünyanın ölümünü gördüm, suyun, toprağın
En yakın dostlarımın birer birer
Vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların
Ölümünü gördüm, ama kimse
İnandıramaz beni öldüğüne sevgilerin!
Yaşam ki bir kum saatidir usulca akan
Dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkça
Yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır
Vereceğimiz tek şey budur dünyaya."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder