30 Aralık 2013 Pazartesi

2013 anafikri


Ana fikir:

Ferrarisini satan bilge efsanesi varsa, Ferrarisine tüp taktırmak isteyen adamın da hikâyesi vardır, dedi Çiko. Mesajını anlamadım ama, kaydettik artık.
  • Meşhur Karun’un 
  • ah Solon, ah Solon diye inlediği hikâye hatırlanmalı hep. 
  • Ki orada Karun’a net konuşur Solon der ki; 
  • insan ömrünün sonunu görmeden 
  • mutluluğa veya mutsuzluğa 
  • kara vermemeli.
Hem Yunus’un bir mezarlık ziyaretinde şöyle dediği de unutulmamalı;

Bunlar bir vakit beyler idi 
Kapıcılar korlar idi 
Gel gör bilmeyesin 
Bey hangisi ya kulları…

Ya, böyle işte!
İlahi takdirin son noktayı nerede, ne zaman, nasıl koyacağı bilinmez.
İtidalli olmalı az biraz.
Evet, bu kadar uzun ana fikir olmaz, hızımı alamadım ve duramadım.
Çiko allak bullak etti zihnimi.
Hay bin fikir.

Marlon Cahit Uzungece

28 Aralık 2013 Cumartesi

ne güzeldi kadın


eskiden bir zamandı

ne güzeldi kadın
okurken kitabını
ama neydi anlattığı
unuttuğu bir romandı

mırıldandı kadın
okurken kitabını
bir evdi anlattığı
eskilerden bir romandı

ne güzeldi kadın
düşünürken kitabını
sevdi, unuttu, kimsesiz kaldı
bilmediği bir romandı

ne güzeldi kadın
bitirdi romanını
pencereden bozkır görünüyordu
bir ağaç, salıncağı, Kargalar, birkaç korkuluk
birazdan yıldızlar görünür, rüzgar çıkar, hiç yağmaz yağmur

ne güzel bir romandı
uzun bir rüya gibiydi hayat
bir sigara yaktı pencerede
hiç yaşamadığı bir zamandı
                             
                                       marlon cahit uzungece

Desen: Nebahat Erkekli

25 Aralık 2013 Çarşamba

tribün deyimleri


Bal Yapmayan Arı

Kimdir bu topçu?
  • Çok koşup bunu bir sonuca bağlayamayan mı? 
  • Yani boş boş koşan? 
  • Gol pası veremeyen mi? 
  • Ya da gol atamayan? 
  • Seyirciye hoş gelen hareketler yapamayan mı, yani bir Ali Beykoz, bir Altan, daha öncelerinden söylersek bir Ümit, bir Kayhan, bir Feyzullah olamayan mı "bal yapmayan arı" diye hakir görülen futbolcu?
Çalımlarla orta sahadan rakip eza sahasına süzülemeyen futbolcu mu? Bir kere bu bal yapmayan arının kaleci olmadığı kesin. Defans oyuncularından biri de değildir. O zaman orta sahadan bir oyuncudur bu. Golcüler için de söylenmez bu söz. Onlar golü bir şekilde atar ve vaziyeti kurtarır.
  • Kendi etrafında dönen, 
  • gölgesine çalım atan, 
  • topu ileriye taşıyamayan, 
  • koşup mücadele eden ama bu mesai sırasında pek iş çıkaramayan, bal yapmayan arı olur (mu?).
Ama çoğu zaman seyirci bu tahlilde yanılır.
Çünkü o, acilen sonuca odaklanmıştır.
O çok koşan fakat gol pozisyonuna giremeyen (ki işi bu değildir o oyuncunun) futbolcunun arka planda ne kadar çok iş yaptığını göremez bile mevzuu bahis seyirci.
Kendine göre her şey ortadadır: Kaç gol attı bu adam?
Cevap tatmin etmez kimseyi, o zaman bal yapmayan bir arı vardır sahada…
  • Oysa böyle eleştirilen futbolcular yanındaki takım arkadaşlarını koşularıyla rahatlatmıştır, 
  • rakibin oyununu bozmuştur, 
  • belki top kaptırmıştır lakin daha çok top kapmıştır; 
  • defans ile forvet arasında lojistik bir köprü olmuştur, 
  • orada bir ton işi kolaylamıştır, 
  • takımı dinlendirmiştir, 
  • kritik paslarıyla gol kapısının kilidini açmıştır; 
  • maçtan sonra mezeleri hazırlamış, 
  • rakıyı almış, 
  • masayı kurmuştur.
Evet, bir oyun içinde mücadele edip de sonuca katkısı olamayan futbolcular vardır. Ama bu durum çoğunda geçicidir, onun karakteristik özelliği değildir. Oyuncu gün olur sahada yoktur bile, gün olur maçı kurtarır.

Netice itibariyle arının bal yapıp yapmaması çoğu zaman ahval ve şeraite göre değişen bir haldir.
Demem o ki, sen de üzme kendini be Sabri.

2 Kübrick Çikolata


Bitter

Şöyle rahat fersah uzanmış
Oturma grubunun üçlüsüne
Gaydırı Şipşak Cemile
Gözünde “femme fatale “ gözlük
     İşden dönmüş
          Belli
Ağzına atıveriyor 2 Kübrick çikolata
Gözleri Tam Kapalı
Dudakları yamalı
Ne oluyorsa o zaman oluyor

Zevkten ağzı yüzünde yer arıyor
    İş üstünde
        Belli

M.Bülent Bingöl

21 Aralık 2013 Cumartesi

üç vajinalı kanguru


Alışveriş

Üç vajinalı kanguru
Kocaman AVM’lerde
Rengarenk kondomları
Ellerine verir müşterilerin
Pro-losyon niyetine
Kokusu düşer temizlik işçisinin diyetine

Her şey indirimde
Her şey ötelemeli
Her şey 24 taksit

Yürüyen merdivenlerde yürümeyen
İnsanlar sufle verir açaçına
Almakılişi

Her şey indirimde
Her şey ötelemeli
Her şey 24 taksit

Üç vajinalı kanguru postunu çıkarır
Evine gider taksiyle

M. Bülent Bingöl

corto maltese

Tam da
Hiç kimseye benzemediğin için,
Hep karşılaşmak isterdim seninle,
Nerede olursa olsun,

dedi Corto Maltesé.

salah birsel külliyatı karga'da

Hacivat'ın Evi, diyelim Salah Birsel'den...
Hacivat'ın evi
Köşede ufaraktan
Bir tüfek atımı duraktan
Kapı pencere elekten
Döşemeler zemberekten
Dökülmekten
Sökülmekten
İncelmiş süprülmekten

19 Aralık 2013 Perşembe

karga sözü


Dönüş

Fazlasıyla meşgulken kendinle

her şeyin çekip gittiğini fark ettiğinde

dönüşü uzak bir yerde olabilirsin.

14 Aralık 2013 Cumartesi

rüzgarlı sokak

Bir Rakı Polisiyesi

Marlon Cahit Uzungece 
Keyfe Keder Maceralar

Rüzgarlı Sokak,
 ...
Bir zaman, sonbahar biterken, rüzgâr yine eserken bu kez, üstelik art arda Kembo ve Terzi Coşkun’u da alıp gitmişti. Kalpten… 
Terzi Coşkun’un sen bu kalple üç ay bile yaşayamazsın diyen doktora ana avrat düz gittiğini herkes biliyordu sokakta. Sadece bir muhabbetin konusu olmuştu bu olay, ölümün habercisi olarak hiç düşünülmemişti. 
Hiç kimse de, yahu Coşkun uy doktorun sözlerine, çekidüzen ver şu hayatına, demeyi de akıl edememişti. 
Öylece gitmişti Coşkun. Ama ölüme yaş itibariyle daha yakın olan Kembo’nun gidişi tam bir şaşkınlık yaratmıştı sokakta. Sokağın demirbaşlarındandı ve sanki hiç ölmeyecekti. Ölmüştü işte, o da kalpten… 
Kembo’nun Müzeyyen Teyze’den başka kimsesi yoktu, baldızı Nurten ve kavgalı bacanağı Moiz’i saymazsak.
Asri Sinema Sokağı Kembo’yu elbirliğiyle uğurladı, herkes hakkını helal etti, elektrik idaresine yaptığı ihbar yok sayıldı, kebap tablası da köşesinde yıllarca durdu, kedilerin yuvası oldu. 
...
diye devam eder...

13 Aralık 2013 Cuma

arka sokağın muamması


I.
Otobüsteki Medusa

"Otobüse bindim ve oturacak yer bulduğum için mutlu oldum. Orta kapıya yakın, havadar ışığı bol olan yerim kitap okumaya el verişliydi. İşim olduğu zamanlarda geliştirdiğim bu yöntemi işsiz kaldığım günlerde de kullanıyorum. Sorun sabah işe giderken otobüste yer bulmak. Kitap okuyabilmem için oturmam gerekiyor. Ayakta denediğim zamanlar otobüs içi sallanışlarından iskeletim pek memnun olmuyor. Sabah işe giderken, akşam eve dönerken okuyorum. İstisnasız sabah ve akşam on, on beş sayfadan sonra şekerleme yaparım."

diye başlar Arka Sokağın Muamması...
M. Bülent Bingöl'den bir "Rakı Polisiyesi"...

10 Aralık 2013 Salı

kargamitos

Karga;
yuvasını duvarda,
yerde
ya da su kenarında yaparsa:

Kralın başına felaketler gelecek.

8 Aralık 2013 Pazar

oradan kaç gol attın

Tribün Deyimleri II
Oradan Kaç Gol Attın?

Bu, genellikle pek de haz alınmayan kimi futbolcular için söylenir.
Ki o ne yapsa tribüne yaranamaz.
  • Verkaça girer varmaz, 
  • açığa atar topu tutmaz; 
  • çalımlarla gitmek ister tutturamaz 
  • ve işte müsait bir yerden kaleye şut çekmeyi dener, 
  • bu hiç olmaz. 
  • Zaten garibimin de kararsızlıkla vurduğu topun gol olacağına yeterince inancı yoktur. 
  • Yaradana sığınıp talihe güvenip taraftarın olası hoşgörüsünden bir şeyler umup abanmıştır topa. 
  • Netice yine hüsrandır. 
  • Bu seferki tepki yukarıda, başlıkta hazırdır.
Tabi bu tepki o top gol olmayıncadır. İnsaflı olalım, kalenin yakın bir yerinden, direği yalayarak filan geçtiğinde de bu siteme ihtiyaç duyulmaz. Ama dağlara taşlara gönderildiğinde top, o acımasız cümle tribünün bir yerinde bir acı gibi inler, sanki o an kâinat susmuştur, yani herkesin susacağı gelmiştir, muhatabı olan futbolcu duysun diye şunu:
“Ulan, oradan kaç gol attın?”
  • Bu ses futbolcunun ruhunda bir yerinde, 
  • adeta bir sevgili tarafından terk edilmenin kederiyle yankılanırken, 
  • öyle goller atmaya bir yerden başlama hevesini de ofsayda düşürür.
Evet yahu,
Sen de üzme kendi be Roberto...

7 Aralık 2013 Cumartesi

Kargalar, Ahmet Haşim


Ahmet Haşim
Kargaları Yazdı

Hani bu sene kargalara harp ilan edilmişti?
Ya bu tepemizde sürü sürü uçuşan kuşlar ne?
Her sabah gözlerimi, semalardan gelen paslı sesler gıcırtısıyla açıyorum.
Sanki binlerce çelik makas, göklerin lacivert rengini doğramak için, durmadan açılıp kapanarak, havada cehennemi bir gürültü ile şakırdıyor.
  • Bahar geleli kargalar sınırsız bir neşe içinde! 
  • Sanki insana silaha karşı yeni üstünlüklerini kutluyorlar. 
  • Vapura gitmek için geçtiğim tarlaya konan kargalar, şimdi gelen geçenden zerre kadar korkmuyor. 
  • Aksine, bu tank gibi madeni bir zırhla her tarafı kaplı kuşların yuvarlak kanlı gözü 
  • ve çelikten gagası, garip bir tehditle insana doğru çevriliyor. 
  • Öyle ya! Galip mağluba başka türlü mü bakacaktı? 
Kargalara karşı her sene açılan muazzam savaşın böyle boş neticeler vermesi, hasmımızın zekası hakkındaki eksik bilgilerimizden ileri geliyor. Serçe gibi zayıf bir hasımla dövüşmediğimizi bilmeliyiz. Evliliği insanlardan daha iyi tatbik eden ve koku alma duyusu köpeklerden bin kere daha kuvvetli olan bu et yiyici kuş, bir sopayı bir tüfekten ayırmak hususunda en seri bir anlayış kabiliyeti gösteren sayılı kanatlı hayvanlardan biridir. Bazı araştırmalara göre karga üçe kadar saymayı da biliyor.
  • İki avcı, bir adaya, karga avına gitmişler. 
  • İlk tüfek patladıktan sonra, tabi kargalar adadan uzaklaşmışlar. 
  • Avcılardan biri adayı terk etmiş, 
  • kargalar geri dönmemişler 
  • ve ancak ikinci avcının da adadan çıktığını gözleriyle gördükten sonra ağaçlarına dönmüşler. 
Üç avcı ile aynı tecrübe, aynı neticeyi vermiş. Fakat avcı sayısı üçü geçince, rakamı seçme hususunda karga zekasının dumanlanmaya başladığı görülmüştür. Çoğumuzdan akıllı olan bu çelikten dökülmüş zeki kuşla uğraşmak için avcı tüfeği değil, mitralyöz lazım.

İkdam Gazetesi
1928 
Ahmet Haşim
Bize Göre

5 Aralık 2013 Perşembe

polisiyede birkaç püf noktası


Meraklısına Notlar
Polisiye,
cinayet ya da benzer boyutlarda bir suç işleyen kişinin
bu suçu açıkça üstlenmemesi sonucu
resmi ya da amatör bir soruşturmacının
okurla eşit bilgilenmelere dayanarak
soruşturmasını sürdürmesini
ve sonuca varmasını
hem şaşırtıcı
hem ikna edici bir biçimde anlatan
bir roman türü,
dedi
Celil Oker,
Yalnızlar Mektebi’nde…

4 Aralık 2013 Çarşamba

unutulmuş arabalar sel yaşmaklı çayırda


Gılgamış III. Bölüm
Aslında sorun bildiğimiz, hep hissettiğimiz, çaresini bulamadığımız, kaçamadığımız o melun şey…
Her şeye alışmış, her bir boka bulanmış insan, yalnızca ölümü kabullenememiştir.
Yaşamın da en ağır yükü budur bre.
5000 senelik bir destanı da ölümsüz yapan yine aynı zıtlık.
İ.Ö. 3000 sıralarında yaratılmış bir hikayenin İ.S. 21. yy’da yaşayan insanları (okurları) da etkileyebilmesi böylesi evrensel bir ‘korku’yu işlemesindendir, dedi Karga.
Peki ya ölümsüzlük…
Oturmuş bir ağacın altına düşünüyordu,
Canı sıkkındı sanki ölümsüz Utnapiştim’in,
Belki de düşünecek bir şey kalmamıştı, ondan,
Şaştı beni görünce, ne, ölümsüzlük mü, niçin?
Taşları kazıyıp altında yazılar arama,
Süreklilik yoktur, bir söz yok sonsuza geçerli.

Zannederim ki arayış denen şeyin bittiği yerde bitiveriyor insan.
Yaşamak yalnızca bir ağır yük filan.
Bedeli tek çekimle önceden ödenmiş bir günah…
Lakin ne güzeldir yağmur; üşümek ne güzel, ısınmak!
Güneş ne güzel parlar, sonra portakal çiçeklerinin kokusu…

Binyıllar önce de yakıyordu yüreğimi aşk, aramak, kaybolmak...
Yazık lan…
Şöyle bitirelim, Melih Cevdet’ten yine:

Kayıkçı, sağ ol, getirdin beni kentim Uruk’a,
Dilerim kendi yerine esenlikle dönersin,
Çekmediğim acı kalmadı, bilmez mi misin,
Yürüyen yıldız gibi insan, gökyüzü bitmek ki,
Ölümsüzlüğü aramışım, laf, nasıl yaşardım
Aramasam, o ölümsüz denen yaşıyor mu sanki,
Ardışık günleri zaman sanmışım,
Gökgürültüsü şimşekten sonra gelmez ki,
Odanın içiyle dışarısı bir.
Sen duvarıma bak, pişmiş tuğladan değil mi,
Temelin bulunduğu seti incele biraz da,
Üçte biri kent, üçte biri bahçe, üçte biri
Tanrıça Iştar’ın kendisi sayılan alandır,
Sonra da bağlar, tarlalar başlar kırmızı kuşlar,
Zakkumların içinde saçını tarayan sabah,
Çiçeksiz arpanın hışırtısı gelir sürekli,
Kış günlerine yol gösteren ay şurda dinlenir,
Unutulmuş arabalar sel yaşmaklı çayırda,
Ömrün en mavi göğünü aralık ayı boyar.


Enkidu’nun sonu hepimizin sonu; unutulur mu?
Gılgamış’ın trajedisi de hepimizin derdidir neticede…
Bence bu yüzden ölümlüdür kral,
Gılgamış ise ölümsüz....
Böyle…

3 Aralık 2013 Salı

ve enkidu


Gılgamış II. Bölüm

Nazım Hikmet’in Ferhat ile Şirin’inde,
dağları delip kente su getiren Ferhat’ın toplumsal bir kimliğe bürünüvermesi gibi
Gılgamış da böylesi bir maziyi yüklenir.
Belki de Gılgamış’ın trajedisi ölümlü kahramanların en hazin öyküsünü de içermektedir bu anlamda. Kim bilir? Bakınız Melih Cevdet nasıl diyor bu konuda:

Hep bizden, tanrılardan bilinir başa ne gelse,
Ölümsüzlüğü araması da mı bizden peki,
Akıntıyla derin sulara ulaştı şimdi de,
Dibe daldı, ayağına ağlar taşlar bağlayıp,
Kopardı dikenli bitkiyi, kana boyandı su,
Buz gibi kuyuda yıkandı ve dinlendi sonra,
Biz göndermedik yılanı çiçeğin kokusuna,
Kaptığı gibi kaçtı deri değiştirip hayvan,
İkinci kez ağladı kral, öğrenmişti artık,
Kendim için istemedim, yemin ederim, dedi,
Götürecektim onu Uruk’un yaşlılarına,
Bizi de şaşırttı bu söz, bunca eziyete katlan,
Çölü, dağı aş, yaşlan, neymiş, yaşlılar içinmiş
.”

… E, kraldır Gılgamış; güçlüdür de…
Hükmediyordur bir güzel.
Eh, tanrılar rahatsız olur bundan, ona kardeşçesine benzer bir rakip gönderirler…
 Tanrılar elinden çıkma Enkidu’yu…
  • Mutlak güçleri Gılgamış’ın eline geçmesin diye. 
  • Ama, tanrılara inat Gılgamış ile Enkidu dost olurlar bir güzel. 
  • Ve bir gün düşerler ölümsüzlüğün peşine. 
  • Derken
  • Yolda ölür tabi Enkidu; savaşırken Gılgamış için.
Ölen dostunun acısıyla, daha bir hırsla düşer yine ölümsüzlüğün ardına ve uzak suların dibinde, karanlıkların ötesinde, bulur ölümsüzlüğü Gılgamış, dikenli bitkinin bir şeyinde. Ama aynı anda, tüm umutlarını da kaybeder; bulduğu gibi kaçırır elinden ölümsüzlüğü. Ağlar o, tanrılara gücü yetmemiştir.
  • Bu anlayış sırasında, ömrünce tatmadığı acıları tadar, 
  • kaybı tanır, öğrenir ağlamayı, 
  • ölümün kokusunu duyar en önemlisi; 
  • ki Gılgamış’ın yaşadığı serüvenlerin tümünde,yer altı dünyasının etkisi hissedilir. 
  • Bu dünyadan kaçmak için ne denli çabalarsa çabalasın, gezinin (Gılgamış’ın arayışının) orada sona ereceğini biliyoruz.
Çünkü “ancak tanrılar ebedi olarak yaşar”. Enkidu ölmeden önce rüyasında yer altı dünyasını görür.
Yine Enkidu kaybedilmiş bir hazineyi getirmek için, “dönüşü olmayan yol” dan aşağı iner.
Hem de yaşarken.
Ne yazık ki buna benzer görevlerle yola çıkan Herakles ve Theseus gibi Yunan kahramanlarının tersine bu yolculuk onun sonu olur.
Ancak çok kısa bir süre için geri dönmesine izin verilir.
Enkidu cisimden yoksun bir hayalet, hafif bir soluk gibi yeryüzüne çıkar ve başına neler geldiğine soran Gılgamış’a: 
“Otur da ağla.” der,
“dokununca içine neşe salan bedenim şimdi eski bir giysi gibi, börtü böceğe yem oldu.”
Bu dehşet, Gılgamışı, anlamsızlıkların çukuruna itendir.
Neden yaşamak ulan, saltanat neden, duvarlar, sedir ağaçları. Sonra aşk…
Sahi neyi tüm hissettikleri ömrünce…

Uyuyamıyordum, istemiyordum ki hiçbir şey,
Sığırlarımı sayıyordum, pencerelerimi
Durup dururken, neyi bilmem gerekirdi ki hem, 

Soruyordum ölülerin listesini hiç yoktan,
Konuşun yanımda, davarcılar çalışıyor mu,
Bilmiyordum ki kemerlerimi, her şey eskiyor,
Çekiç, bakır para, kandiller, papağan kafesi,
Uyuyamıyordum ki hiçbir şey düşündüğüm zaman.
” (MCA)

Hayat artık onun bildiği, tanıdığı tadını yükeğiyle duyumsadığı bir çoşku değildi artık.
Oysa güneş aynı yerden doğuyor,
yine de battığı yerden batıyordu.
Yani yoktu aslında ömürde değişen…

Nasıl durup dinlenebilirim, diyordu,nasıl
Uyuyabilirim, korku kapladı yüreğimi,
Demek ben de böyle olacağım, kardeşim gibi,
Tıpkı böyle, ağır uykuda hep, kurtaramazlar
Beni de, yazık yazık, koca duvarı yapayım,
Sediri keseyim, Humbaba’yı öldüreyim de,
Eli kolu bağlı kalsın yaslı kent öldüğümde,
Ben ölmem, ölemem, gider bulurum tanrıların
Tufandan sonra ölümsüz kıldıkları adamı
.” (MCA)

Devam edecek...