12 Kasım 2013 Salı

kargacıl

Artin Reşat Hançerci
Karga İçin Yazdı

Ulan dedim kendi kendime niçin yazıyorsun?
Cevabım; akıllara zarar, delilere karar:
Karga için yazıyorum dedim kendime.
Bir oturdum klavyenin başına pir oturdum.
Maziyi humayun, geçen yaz, oku dedi.
Okuduklarımdan aşırdıklarım aşağıda beğeninize amade olsun ama kalmasın gözünüzde:

I

Boris Vian bir kızla tanıştırdı beni.
Sunday Love.
Sayın ağbilerim, ablalarım; kızlı erkekli duyduğunuz bu “ismi güzellik” insanı aşklara gark etmez mi?
Kolay kolay aklımda kalmaz dedim ya serde vurdum duymazlık var.
Bu Sunday Love kafama kazındı.
Onun için bir roman yazılmaz ise gözü açık gider bütün umumi zamparalar.
Colette abla orda dur dedi “Cicim”!
Çapkın bir edayla; ‘Piccola Principessa’ deyiverince.
İşin pirinci ortaya çıktı.
Sayfa 64: “Manastırda bir erkek! Bir yaşıma daha girdim, ne kadar tahrik edici.”  
Sayfa  122: “Aynı terliği parçalamaya alışmış iki köpek gibi buluştuk.”  
Aşk! Minel Aşk! Evet bahsi geçen bir aşk idi ama anlatımını bir kadın damıtmıştı.
Kadın erkekten büyüktü zahir ve cevahiri kurtarmak adına; “…yaşını başını almış kadınları, önce korse giymeye, arkasından saçlarını boyamaya, en sonunda da şık iç çamaşırlarını ihmal etmeye kadar götüren tedrici rehavetten kendini korumuştu.”
Şimdilerde, insanlar kızlı erkekli nezaketten taharetle, duş takımlarından çok tuş takımlarıyla ilgilenmekteler. Telefonlara abanmaktan vakit kalmayınca çamaşırlar kahve falına meyletmekte.
Umarım tarota kadar vardırmazlar içlerindeki madrabaz eğilimleri.

II
Biraz ciddi meselelere girersek Bernard Malamud’un “Tamirci” sinden başlayabiliriz.
İftiraya uğramış bir Yahudinin yaşadıkları.
Dünya nasıl kötü olabiliyor, insanlar nasıl kötü olabiliyor, kime karşı?
Yine insana karşı.
Hal böyle olunca sığınılacak yerler az.
Kişiler az.
Tanrı var, belki.
Sayfa 66: “ Tarih okumaktan yorgun düşerek Spinoza’ya geri döndü. 
Din kitaplarını, batıl inançları ve mucizeleri eleştiren, neredeyse ezbere bildiği bölümleri yeniden okudu. 
Bir Tanrı vardıysa bile, Spinoza’yı okuduktan sonra dükkanı kapatıp, gitmiş, sadece bir fikir olarak kalmıştı.”

III
Chaucer’ı üniversite yıllarımdan tanırım.
Ders olarak okumuştuk.
Öğrenci fakirliğinden o meşhur ve muhteşem eserini alamamıştım.
Fotokopi sihirbazı sayesinde parçalarına bulaşmış, haz almıştık okumaktan.
El altında her daim bulunması gereken
Canterbury Hikayeleri günümüzde daha bir ehemmiyet kazanmıştır.
Ehemmiyet derken emniyetin önemine binaen mevzuuyu dillendirmiyorum.
Kitabın polis devletiyle alakası yok.
Daha çok din adamları ve dini ciddiye alan insanlarla ilgili.
Önemi de buradan baş gösteriyor.
Dünya dine meylederken Chaucer okumamak, Mamakta cezaevi yoktur demekle koşut.
Sayfa 46: “Altın paslanırsa demir ne yapsın? Güvendiğimiz papazlar şaşırırsa yolu, sıradan dindarların pasına hiç şaşmamalı.”
Sayfa 68: “Oysa hayvanlar bile daha fazla zevk alıyorlar dünyadan çünkü ölümden sonra ıstırap ve göz yaşı yok onlara.”
Sayfa 94: “Cennette Luna/ Dünyada Diana/ Cehennemde Proserpina
Sayfa 108: “Ölümdür bütün dünyevi acılara merhem.”
Sayfa 312: “Radix malorum est Cupiditas. (1.Timoteos’a   vi.,10)
            Bütün günahların bir kökü para sevgisidir.
Sayfa 332: “Tanrı’ya şükürler olsun ki ben çıktım beşe
           Başım üstünde yeri var,  yine de itirazım yok altıncı eşe.”                    
Sayfa 363: Notlar (Bath’lı Kadın’ın Hikayesinden):
“Ve her birinin en güzel yanlarını tattım,
Hem para keselerini, hem  alttaki keselerini boşalttım...
Beş değişik kocanın mektebinde yetiştim ben de.”


Kitaplardan bahsetmek güzel ama herkes bu tadımlık demlerden hoşlanmayabilir.
Bir hamiş yapmak gerekirse, gereksin, biz de yapalım.
Bazen bir bütünden ziyade, bölük pörçük şeyler okumak insanda mozaik pasta etkisi yapar.
Kimi pastayı sever kimi sevmez.
Sevenlere selam, sevmeyenlere selam; gökten üç silahşor düşmüş!
Athos, Porthos, Aramis!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder