27 Kasım 2013 Çarşamba

bayan ğ

A. Reşat Hançerci
Karga İçin Yazdı

“Kızdığım biri vardı. Yazmam gerekti. Babam, elin kalem tutuyor, kızdığında abuk sabuk şeyler yapacağına yaz derdi. Neyse…birine kızılıp yazı yazılır mı? Yazılmaz. “Yazmazsam çıldıracaktım!” diye bir cümle geldi aklıma. Kim söylemişti…kimsenin umurunda değil. Herkes çorba peşinde…Yazmayıp da bir psikologa mı gitmeliyim? Bedavadan yazıp rahatlamalıyım. Başaramazsam giderim. Soyunarak terapi yapan bir kadın psikolog varmış. Belki ona giderim. Pirelli tekerleklerinden yola çıkarak her şeyi kadın bedenine bağlamak moda olalı, insan ruhunda bir gevşeme oldu…

Bukowski, günlük tutmak dangalaklıktır demişti. Bir dangalaklık yapıp “günlük” olmasa da bir şeyler yazacağım.
Peşinen söyleyeyim: Bayan Ğ’den hemen bahsetmem mümkün değil.
Hiçbir takımı tutmam.
Televizyonlarda boy gösteren spor programlarına kanalları gezerken kulağım değer. Bir bağırtı bir çığırtı, anlam vermeden boş boş bakarım. Yapacak başka bir işim yoksa izlerim. Futbolculuktan yorumculuğa geçen, spor yazarı olan spor zengini ayaklar, uzuvsal sıçramayla elle yazmaya başladıklarında, üzerlerine bir dinginlik, yüzlerine bir sırıtış oturur. Emekli hakemlerle, alaylı spor yazarlarıyla birlikte; ekranda görünen ‘pozisyon’ dedikleri ‘görüntü’ kabak gibi ortadayken, saatlerce, sabırsızca, bazen garip sesler çıkararak, bazen tıkanarak; oyuncuyla, topla, hakemle, seyirciyle ilgili konuşurlar. Farklı yorumlar zenginlik mi değil mi düşünmeden, kafam bir boşluğa düşüyor. Kendime geldiğimde o gün hangisi denk gelmişse o programın benim için “tabula rasa” etkisi bırakacak olması, yüzüme bir tebessüm olarak yansıyor. Bir süre sonra kafam boşalmış oluyor.
Eğer bir yorumcu diğerine çemkirirse işte o zaman Bayan Ğ geliyor aklıma. Gelmesin diye çeviriyorum kafamı.
Hazır yazı mazı derken köşe yazarları geliveriyor aklıma. “Memlekette her dört kişiden üçü” bir köşede yazıyor. Bu, mürekkep balığının her türünü yemiş, damak zevki olan kişiler karşı köşeye öyle kızıyorlar ki; birbirlerinin anasına sövmemek için dillerini sokmadıkları yer kalmıyor. Sade vatandaşlar kime inanacaklarını şaşırıyorlar. Kimileyin sevdikleri köşe yazarının bile ağzından dökülenler sade vatandaşın tüylerini diken diken ediyor. Düşüncelerini anlamaya çalışırken üslubuna sırt çeviriyorlar.
Mesela, biri Kürt meselesine çözüm ararken şöyle bir cümle pırtıyor dudaklarından.”Seni dağa kaldırır seks kölesi yaparım…” Bir diğeri kendi köşesinden sesleniyor: “Ulan sırdaş medyanın ayazda kalmış eşeği…” Yanıt ertesi gün geliyor: “Terbiyesiz, tapir suratlı hödük, seni haremime hadım ağası yaparım, kaynanan bile şaşırır.” Uzatmayalım, karşılıklı atışmalar böyle uzar gider. Yandaş, Candaş, Sırdaş,Yoldaş, Cemaatdaş vb. medya grupları oluşmuş durumdadır, kimse durumdan vazife çıkarmasın. Şimdi bütün köşe yazarlarını zan altında bırakmak ayıp olur. Kendisini herhangi bir gruba ait görmeyen, ya da görüp de görmemezlikten gelen, veyahut ;bizatihi ben o grubun nüvesiyim diyen ehli namus, ilkeli, saçları lüleli, jöleli köşe yazarlarını tenzih ediyorum.
Yazdığımı okudum. Epey rahatlamışım. Sıra geldi Bayan Ğ’ye. Baştan belirteyim bu kadın benim müdürüm. Müdür demek tam karşılamıyor ama başka bir kelime aklıma gelmiyor. Bugün ona çok kızmıştım. Nedenini şimdilik saklı tutuyorum. Unutmazsam bir ara yazarım.

Bayan Ğ, bencil biri de olsa gazetelerde yazanlar onu da rahatsız ediyor, sanırım. Neyse ki; çok sık ve düşünerek okumadığı için fazla zarar görmüyor. Bedava şeylere bayıldığı için; her gün kapımıza bırakılan heybeli kovboylar tarafından dağıtılan gazeteyi seviyor. Onun derdi gücü, etrafı gözetleyip iş arkadaşlarını patrona gammazlamak. Şunu da rahatlıkla söyleyeyim ortada pek patrona yetiştirilecek olgu da yok. Aslında patronun adı da sanı da kendisi de yok. Nihayetinde bir kargo şirketiyiz. Dilimi tutamadım. Yine onsuz olması gereken yazıma girdi.”
Sabahın köründe bunlar niye uykuma sızdı bilmiyorum. Giyinmem ve işe gitmem lazım. Haydi hayırlısı.
Kapıda Bayan Ğ ile karşılaştım. Selam verdim. Her zaman ki gibi almadı. Yerleri silen temizlikçi kadını azarladı. Bu vesile ile selamımı almış saydı. Çaycı bize doğru seğirtirken Bayan Ğ’ye sordu.
-Çay içer misiniz?
-Ben istersem söylerim!
Yanaştım, yüzüne yüzüne ‘günaydın’ dedim. Bir adım geriledi. Burnunu hafifçe kaldırdı. O dona kaldığımız anda Bayan Ğ’nin güzel bir kadın olduğunu fark ettim. Kıpırdamadığı, konuşmadığı sürece.
-Bay M. Yüzsüzlüğünüze hayranım. Saatin kaç olduğunu biliyorum.
Vücudunu kullanarak havaya çemkirdi. Patronun odasına doğru yürüdü. Koridor, o yürüdükçe, gözlerimde balta girmemiş ormana dönüştü. Hiçbir hayvana hakaret etmemek üzere yeni bir tür icat etmem zorunlu oldu. Çemkirgen. Gerçi çemkirmek onun en insani yönüydü. Bu yüzden Bayan Ğ’nin en insancıl yaklaşımla bir “Çemkirgen “ olduğuna karar verdim. Patronun kapısını çalmadan girdi. Alışılmış sabah haberlerini muştulamıştır diye düşündüm.
“Bay M. her gün olduğu gibi geç kaldı. Bu konuda hiçbir şey yapmayışınız beni elemlere buluyor. Üstelik adamın kafası abuk sabuk bir sürü gazete kesiğiyle dolu.Gündüz yapması beklenen işleri gece evinde yapıyor. Burada sadece akışı takip ediyor. Bütün gün ya bir şeyler yazıyor ya da günlük gazeteleri okuyor. Yaptığı bu eylemleri bilgisayar ekranında gerçekleştiriyor. O okudukça, yazdıkça benim başıma ağrılar giriyor.Söyle bana ayna, ne yapacağım bu adamla? Seviyorum keratayı. Hem işini de iyi yapıyor. “
Saçını başını düzeltmiş, rujunu tazelemiş süzülüşle dışarı çıktı. Topuklu ayakkabılarının sesi bir adım önündeydi. Ses kapımda durdu.
-Bay M, kafamdaki fırtınanın farkında mısınız?
-Bayan Ğ, lütfen endişe etmeyin. Bilgisayardan baktım. Varması gereken tüm paketler hedeflerine ulaştılar. Yolda olması gerekenler de, belirlediğimiz noktadalar. Dünden bugüne sıfır hatayla yaşamı devrettik. Gidin, rahat rahat, rahatlatıcı bir bitki çayı için.
-Çay zaten bir bitki Bay M.
-Sizin varlığınız bile yanlışları düzeltiveriyor Bayan Ğ.
-Çok lafazansınız Bay M.
İçimden siz de çok habezansınız demek geçti ama…yemedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder