20 Kasım 2013 Çarşamba

Karakaş Kara Göz Elmas


Bülent Bingöl 
Karga İçin Yazdı
Aleyna bürosunda yönetim kurulu toplantısına hazırlanıyordu. Kara kaşlı, kara gözlü, güzel bir kızdı. Bürosu “Türkçe ad bulunamayan Tower’da gök kubbeye yakın, körfez manzaralı salon salomanje büyüklüğündeydi. Mobilyalar, votka adına benzeyen ünlü bir mağazadan alınmıştı. İçeri girmiş olsaydınız; kırmızı,siyah renklerin simetrik bakışmaları karşısında,Türkübarken uhrevi bir tarikatın zikir alanına dönüşmüş gibi duran bir mekan görürdünüz. Dostlar alış verişte görsün babından köşeye konmuş kitaplıkta dergiler pasparıldak duruyordu. Yalnızca bir rafında, yalnız başına Stendhal’ın Kırmızı ve Siyah romanı vardı.

Diz üstü bilgisayarı masa üstüne konulmuş, Aleyna’nın gözleri ekranda piyasalardaki son duruma göz atıyordu.İçeri bir adam girdi. Üzerinde mavi önlük, mavi pantolon yaklaştı. Karşısına oturdu:

“Sizinle bir şey konuşmak istiyorum.”
“Buyurun sizi dinliyorum.”
“Kara Şövalye filmini izlerken ekranın altında başka bir filmin reklâmı girdi. Harrison Ford’un endişeli gözleri yine birilerini kurtarmaya çalıştığını belirtiyordu. Tanıdık birine benziyordu. Buldum. Orhan Pamuk. İkisi de benim gibi bazlama suratlıydı. Bütün kitaplarını okuduğumu söylemeliyim. En beğendiğim Kar. Aslında erkek yazarları pek sevmem; Virginia Woolf, SylviaPlath, Aslı Erdoğan, Ayfer Tunç sevdiklerimdir. Neyse; film yeniden başladı.

Jokerlerin piri, yüzünde bıçakla oluşturulan gülümsemenin ilk hikayesini anlatıyordu. Heath Ledger’ın adını anmamak haksızlık olur. Hele Batman ile yaptığı ahlaki sohbet Batman’in kostümünde onulmaz yaralar açmıştı. Joker’in yüz boyası kimyasal gözükmüyordu. Oysa Batman’in muşamba yamanmış yüzü; bir antibiyotiğin yan etkisi kadar masumdu. Bu kadar beyaz adamdan sonra Morgan Freeman, Batman’e yeni alet edavat, takım taklavat gösterisi yaptı. Alet fetişizmi James Bond serisinde de görülür. Babacan, mahcup gülümseme ustası, bazen tanrı Morgan Freeman’ı bu filmde biraz ciddi bulduğumu itiraf etmeliyim. “Freeman” adı zencilerin çektiği acıların bedeli midir bilmem. Bizim millet “Özgüradam” soy ismini kullanmaz, “Bedavadanadam” diye çevireni duyduğumu sanmıyorum. Hollywood, “Freeman” adını oldum olası sevmiştir.

Son yıllarda klasik dini isimlerin yanında, kutsal kitaptan gelişi güzel bakılarak ad koyma adeti inkar edilemez. Bunu eleştiren bir hoca efendiden “Bekir’in” deve yavrusu demek olduğunu öğrendik. Açıkçası şaşırdım…”

“Bunları bana niye anlatıyorsunuz?”
“Beni etraflıca tanımanızı istedim. Çünkü size talibim.”
“Bir dakika sen şu getir götür işlerini yapan Hasan Efendi değil misin?
“Adım Hasan, soyadım Efendi, doğrudur. Hangimizin işinde bir “getir-götür” eylemi yok ki?”
“Nasıl böyle bir şeye cüret edersin?”
“Susan Miller’ı okudum, falımda siz çıktınız.”
“Bana bak…”
“ Lütfen, fazla zamanınızı almayacağım. Size umutsuzca aşığım. En azından yüzünüze karşı söyleyeyim dedim. Ne yapsaydım yani; Televizyondan, bir evlendirme programından mı seslenseydim size. Yoksa, bilgisayar marifetiyle dürtse miydim?”
“Güvenliği çağırdım!”
“Gerek yoktu. Benim öyle ne olağan üstü kostümlerim ne de silahlarım var. Tek kostümüm tenim.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder