7 Nisan 2015 Salı

yaşanmış zen hikayeleri III / İpek Mecit

19.

Vapurumu vermiyorum diye bağıran kalabalığı gördü. Genci, yaşlısı, kadını, çocuğu ve vapuruyla gelmişlerdi. Vapur tüm olan bitenden habersiz, güvertesinde yatıyordu. Antalyalı biri var mı? Antalyalı ben yokum dedi zen ustası. Kalabalığın biraz içinden illaki biri çıktı, kravatını yıkadı, ütüledi. Bağırdıkça büyüyen kalabalığa doğru adam kravatını konuşturuyordu. Pamuktan, ketenden anlatıyordu. Öyle tarlalar anlatıyordu ki, bir ucundan diğer ucunu, geceleyin düşmesin diye ağacın altına sıkıştırmış öylece yatıyordu vapur. Soğan-ekmek yiyen bir tarla faresi kadar mutluydu. Varsın en güzel yemeğin kokusu en kötü komşudan gelsin. Seni balkondan attırmak için imza toplayan bir teyze vardır her zaman. Herkesin bir imzası vardır. Ev sahipleri, depremi öküz boynuzuyla yapıyor zannediyo, o yüzden pastaneden saman değil ekler alıyorlar. Kiracının çocuğu, bodruma saklanan siyah köpeği arıyor, kuru boyaları bitmek üzereymiş. Böyle renkler söyleme çocuk, yakalarlar seni. Ben de onlara kafa atarım. Atamazsın, onların kafalarında seninkinden daha siyah bir köpek var dedi zen ustası.

20 .
Selinay, on milyonluk çağla aldı seyyar satıcıdan. Normalde bu paraya bu kadar çağla gelmez. Polis, sizden kontör istemez. Polis, sizden, sağlık, mutluluk, para ve aşk getirmesini ister. Seyyar satıcı, para üstünü istedi vermek. Kelimeleri niçin yutarlar biliyor musun? Uzayda değil, evimizde yaşıyorlar. Kentin seslerini kayıt altına alma merakı bazen hoş olmayan sonuçlar doğuruyor. Bir at arabası atı, çingenesine la havle çekerken, beşinci kattan sapsarı dolmuşların camına doğru fırlayan şeftali çekirdeklerinin patlaması, ışığı ilk sönen evden çıt çıkmayan sesin, birilerini uyandırmak isterken aynı anda birileri iyice uyusun diye bağırılan insan seslerine, daha yan masada rihanna getirilmeye çalışılırken üç çeşit yemek sekiz milyondu ne güzel seslerine karışması gibi. Bin yıl sonra birinin eline geçtiğinde, vapur da her şeyi tek tek ötmüş bir güzel. Sizin de dolabınızdan sürekli bir şeyler çalınıyorsa, soba alegorisinde mandalina kabuğunun, ayça da contemporary ece de contemporary gibi bir denkleşime tekabül ettiğini düşünürsünüz. Çingene dedi ki, adamlar peşindeyse benim adımı ver. At arabası atı da bilemiyorum dedi.

21.
Hayrete düçar olan, bir daire çizer. Kalabalık, okulların ve camilerin çeşmelerinden su içmeye gitti. Güvertesinden gururla atlayan vapur, renkli tebeşirlerle çizdiği etrafının içinde huzura kavuştu. Zen ustası ve Selinay, bir bankta on milyonluk çağlayı bitiremediler. Bu hayatta bazen itfaiyeyi, jandarmayı, bilinmeyen numaraları ve zabıtayı ararız. Zabıtayı ararız ki koşuşturma olsun. Zen ustası, parktan öylesine geçen simsiyah bir köpekle yere bir daire çizdi. Bostan sahibi, ille de tutturduğu cevizlerini arıyordu. Dairenin içine de baktı, bulamadı. Ustayla göz göze geldi, orada da bulamadı. Bezik oynayan kadınlar geçiyordu yoldan, onlara sordu. Antalyalı onlar da yoktu. Japonya'dan gelen go oyunu kadınların başına toplandı. Eliniz nasıl? Herkes, hırsızlıktan eline baktı. Herkes, elinde ağır bir sineğin tuzsuzluğunu gördü. Kiracının çocuğu, bir bardak soğuk suya dört küp şeker atarak karıştırdı. Yazın neşesi olarak.


ipek mecit

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder