5 Nisan 2014 Cumartesi

doğmuş bulundum

3 Bölüm
Bir anda kadının tüm değeri kaybolmuştu gözümde.Ama kadına karşı hiçbir anlam yükleyemediğim yakınlaşma seziyordum tüm hücrelerimde.Ailemin ne önemi vardı ki bu kadar kişi haklarında konuşmaya korkuyordu.Cüretkar bir şekilde ‘Kimin emrindesin?’ diye sordum.Dudaklarımı iki yana hafifçe kaydırarak alaycı bir şekilde onu küçümsediğimi belli etmeye çalıştım.
‘Tanrının.Hepimiz öyle değil miyiz?’
‘Bazen.’ dedim.Sonuçta inansak da inanmasak da bir bakıma hizmetindeydik onun.Gerçi Tanrıyı düşünemeyecek kadar çok yaşlı hissediyordum.Cevabıma karşılık vermesini istiyordum fakat kadın,Logos un ben uyanırken ki tepkisiz bakışlarından bile tepkisizdi.Bu tepkisizlikte hiç beklemediğim bir şekilde kollarını açtı ve arkamda kapattı.Bu defa şaşırmıştım ve kadına karşı daha da yakın hissetmeye başlamıştım.Burada daha fazla kalamayacağımı söyledikten sonra yine bir yolculuğa çıkacağımı anladım.Bu kez ne yapmam gerekiyor diye sordum.
‘Ölüm uyanıyor ve ölümü yok etmenin bir yolu vardır.Tanrıyı öldürmek.’ dedi .Bunu söylerken ne kadar korktuğunu hissedebiliyordum.Bense şaşırmamıştım bir kez daha.’Niçe öldüreli çok oldu onu,modası geçti Tanrıyı  öldürmenin.’dedikten sonra gülümsedim.Onun da gülümsemesini beklerken o kızdığını belli edercesine kaşlarını yay haline getirip gözlerini benden ayırmadan iki dakika bana baktı.’Peki sonuçları ne olacak,Tanrıyı öldürmenin kime ne faydası olacak ya da böyle bir şey mümkün mü?Bir kişi iki defa öldürülebilir mi?’ dedim.
‘Kızım her defasında ölümle savaşmak zorunda kalmayacak.Gerçekliğimi uyandırabileceğim.Eşim içinde benim de yanılgımın bulunduğu kum saaitini kırabilecek ve bu sayede kılık değiştirmeden yaşayabileceğim.Bunlar tahminden öte şeyler değil ama.Her an her şey değişebilir.Olasılığı için bile denenebilir ne dersin?Tanrı konusunu ise sorgulayıcı bir tutum izleyemediğimden bilmiyorum.’
‘Peki her şeyi anladığımı sanıyorum ama bir soru yanıtlanmadı hala.Bunun bana ne faydası olacak?’ dedim.’
‘Kafanda sürekli oluşan sorular için yanıtlar bulabileceksin.’dedi.
Artık benim için bir önemi var mıydı sorularımın?Kimin spermi beni bu acınası hale getirmişti ve bunu bilmek neyi değiştirirdi?Kimin hayatta kalmamı sağladığının ne önemi vardı ki ve bunun yanıtını bulmanın kime ne faydası olacaktı?Hala acısını hissettiğim dünyada bu kadar yıl geçirmeme neden olan birkaç kişiyi bu kadar merak etmem sorunların başlıcasıydı.Belki de bu sorunu da çözerim diye düşündüm.Kadının arkasından çıkardığı ve sürüklediği her saniye büyüyen kiremit kırmızısı dolabı dikkatle inceledim.Yanıma gelmesi 4 saniye sürmüştü ve boyu boyumun iki katına ulaşmıştı.Bu kadar kolay hareket ettirdiğine göre oldukça  hafif olmalı diye içimden geçirdim.’Gücümün farkında değilsin heralde.’dedi.İkinci defa şaşırmıştım ve bu çok sık olan bir şey değildi.
‘Düşünce okuma değil bu,ben kendimin düşüncesiyim.Nasıl değişebiliyorum sanıyordun?’
Sanmıyordum dedim.Çünkü benim için bir önemi yoktu .Her zamanki gibi denileni yapıp dolabın içine girdim.Bu defa hareket eden içinde bulunduğum sey değildi,ilerliyor muydu dolap onu da bilmiyordum.Ama geçen her andan sonra küçülüyordu dolap.Canımı acıtacak hale kadar gelince küçülme işlemi durdu.Dolaba ön kısmındaki kapısından girmiştim ama üstü açılmıştı dolabın.Kafamı kaldırıp dışarıya bakar bakmaz dehşete düştüm.Ne dehşet ama..Burası tamamen ateşti.Madde denen şey buraya sırf ateşin dozunu artırmak için uğruyordu sanki.Ne dayanırdı acaba bu ateşe.Kaşları ok gibi gerilmiş,siyah gözlü-ilk  defa siyah gözlü birine rastlıyordum,etrafı görmüyor olmalı- boyu benden en az yarım metre kısa olan her tarafı kıllarla çevrilmiş adam diyebileceğim biri yanıma yaklaştı.Ben o sırada dolaptan çıkmıştım.Adam yanaşınca vücudunun her kısmının siyah renge büründüğünü fark ettim.Normal bir siyahlıktan söz etmiyorum ölüm karası dedikleri şey olabilirdi bu.Birkaç adım daha attıktan sonra ‘Ne arıyorsun burada?’ diye kızgın bir şekilde sordu .Biraz korkarak Logos un annesinin beni buraya gönderdiğini söyledim.Adam ‘Ah şu kadın yok mu..’ diye söylendikten hemen sonra öyle bir kahkaha patlattı ki sanki o an altımızdaki karamsı şeyler yarılıp aşağı düşecekmişiz gibi hissettim.’Ne yakıyorsun burada,ateşi bu kadar heyecanlandıran şey nedir?’ dedim.’İnsanların yanılsamaları.Yanılgıları boşluğa yollamak kolay iştir.Ama yanılsamalar kolay kolay yok olmaz.Kendi ateşinde yanmak denilen şey de budur.Yoksa bunca insana yeter mi ateş?’ dedi.
‘Bitmek bilmeyen yanlışlarımız ve Tanrıyı hala bir yerlerde arama ihtiyacı hissetmemiz.’Biraz sesli söylemiş olmalıyım ki az öncekinken daha kızgın bir şekilde baktı yüzüme.
‘Bir tek ben varım sanıyorlar Tanrıya karşı gelen.Eğer gitmek istersen görürsün Tanrının yanındaki meleklerin ne kadar azaldığını.Ve belki de son vaazını verdirtirsin ona.Bencillikten başka bir şey bilmez o.’ dedikten sonra sessizliğe gömüldü.Birkaç dakika birbirimize baktıktan sonra ‘Son vaaz derken’ dedim.Kalan meleklerini elde tutmak için son çabaları,geçen her dakika güç kaybediyor dedi.’Bu kadar nefret etmene rağmen hala onun verdiği görevi yapıyorsun,buna bir açıklaman var mı?’ diye sordum.
‘O da senin gibi sanıyor ama öyle değil.O kadar yanılsama yaktım ki burada gerçeklik bile kararmaya başladı.Yoksa ona karşı gelecek güce nasıl kavuşurdum ki,onu zayıf düşürmekten başka.Sana söylemem gereken birkaç şey daha var.’Elime yarısı yenmiş bir elma verdi.Kırmızı ve sarı rengi sürekli değişiyordu elmanın kalan yarısının kabuğunda.Elmaya biraz daha bakınca azı dişlerinin bir defa değmiş olduğunu fark ettim.’Tebrik ediyorum tek ısırıkta koparabilmiş koca parçayı.’dedim.’Adem iyi çocuktu.Ademin gerçekliğini bitirecek diye izin vermemişti bunu yemesine.Oysaki o sıralar çok güçlüydü.Ademe bir kez daha gerçeklik bahşedebilirdi.Ama kendini düşünmekten aklına gelir miydi ki böyle bir durum?Herkese sadece bir şans vermek insanlara özgüdür.Oysaki o Tanrıydı,çok daha fazlasını yapabilirdi.Benim bu durumda olmamın tek nedeni onun inatçılığı.İnsanların bu hale gelmesinin de tek sorumlusu.’dedi.Bunları söylerken benim Tanrıdan nefret ettiğimi belli etmemi bekledi.Oysaki ben zaten herkese aşırı derecede ve eşit şekilde nefret duyuyordum.Tanrı için bir ayrıcalık yapacak değildim.’Tanrıyı öldürme işini nasıl halledeceğim peki?’dedim.
‘Tanrı vaazını bitirir bitirmez onun için her şeyden daha eğlenceli olan dua dinleme faslına geçer.O sırada bir melek gibi yanına yaklaşacaksın.Elmayı bulunduğu yere doğru çok hızlı bir şekilde fırlatacaksın.’ dedi.Peki beni fark etmeyecek mi diye sordum.’Edecek.Elmayı atabilecek kadar yaklaştığın anda hem de.O senin orada olduğunu anladığını sandığın anda elmayı fırlatıp dua edeceksin.’dedi.Peki bunu neden başka bir meleğe yaptırmıyorsunuz diye sorduğumdaysa Tanrının sadece insanların duasını dinlediğini söyledi.Sonra ‘Zaten sadece dinliyor,karşılık verdiğini söylemek yalan olur.Sen duaya başlar başlamaz o elinde olmadan hareketsiz kalıp bitirmeni bekleyecek.Bu denli yakından ve içten gelen bir duayı dinlememek gibi bir hareket yapması beklenemez.’ diye ekledi.
‘İçten ne dileyebilirim ki?Ve kendisine inanmayan birinin duasını neden dinlesin ki?
‘Annenin ya da babanın kim olduğunu olduğunu sorabilirsin mesela.’
‘Bunun benim için artık bir önemi yok.’
‘Onun için vardır belki.Şu inanmama konusu da bu cevapta saklıdır ne bilirsin.
Eğer cevapları biliyorsan söyle dedim.Çok azını bildiğini ve bunları şu an söylerse kafamın karışacağını,beni asıl tatmin edecek cevapların Tanrıda olduğunu söyledikten sonra gideceğim yolu gösterdi.Bu yolculukta her denileni yapıyordum.Karşı çıkmıyordum,sorgulamıyordum hiçbir şeyi ve şimdi son dönemece gelmiştim.Geri dönüp gitmek çok zahmetliydi.En iyisi yine denileni yapmaktı.Adama gideceğimi söyledikten sonra sevindi.Suratından bir çıkarı olduğu yargısına rahatlıkla varılabilirdi.Ama aldırmamıştım.Geçen her dakika hırs,öfke ve nefret denilen duygu hedelerinde artış olduğunu söylemekte fayda var.Hiçlikten çıkıtığımdan beri.Geldiğimden beri ateşe ve adama odaklanmaktan sol taraftaki külden bozma bir yolu fark edememiştim.Sanırım yapılması gerekeni sormadan anlamıştım yapmam gerekeni.
Devam Edecek
Ali Suat Arslanlı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder