3 Mart 2014 Pazartesi

Bekleyiş Sona Ermişti

I. Bölüm

Doğmuştum Sonunda
Doğmuştum sonunda. Lanet olası bekleyiş sona ermişti bir bakıma.
Hiçbir şey hatırlamıyordum eskiye dair ama belli belirsiz karaltılar bulanıklaşmaya başlıyordu zihnimde. Karaltıları kendi haline bırakıp durum değerlendirmesi yapmaya karar verdim. Hava soğuktu,çok soğuktu hem de. Bir şeyler hissediyor olmak iyi en azından, çokça uzun bir aradan sonra. Gerçekten o an orada var olduğumu kendime ikna ettikten sonra hiçbir şey göremediğimi fark ettim. Etrafta hiçbir ışık hüzmesi yoktu. Belki de bana öyle geliyordur diye söylendiğimi sonradan hatırlamamak isteyeceğimden yeterince emin olduktan sonra havanın daha da soğuduğunu hissettim. Damarlarımda dolaşıp bir türlü durmayan sıvı oldukça yoğun bir hal almaya başlamıştı ve gittikçe yavaşlıyordu.Oysaki böylesi durumlarda hızlanmalıydı.
Hava soğuma eylemini sürdürürken “Artık gidebilirsin.” dedi yüzünü göremediğim adam. Kısa bir süre sonra ise bir kapı aralandı, milyonlarca ışık taneciğini hissedebiliyordum. Ama nasıl olurdu ki böyle bir şey? Bulunduğum yer hala karanlıktı, salt karanlık hem de.

Birbirine karışmayan karşıtlık, hiçliğin sınırı diye söylendi aynı ses. Ses tonunu değiştirmeden “Eger bir an önce gitmezsen sorularına aradığın cevapları asla bulamayacaksın.” dedi tehditkar bir şekilde.Biraz tereddüte kapıldıktan sonra ufak bir sıçrayış gerçekleştirip hemen ardından yarım salto yaparak adamın yüzüne bakabilecek fırsatı yakaladım. Adamın yüzünün sol tarafı siyah sağ tarafı ise siyahtan bile fark edilemeyecek kadar beyazdı. O esnada zaman denilen kavramı yitirdiğimi sandım. Ama adam hala karşımdaydı. Sıçrayış gerçekleşmiş,yere düşmeye geçilmişti. Bu hareketlerin olması gerekenden çok daha yavaş gerçekleştiğini anladıktan kısa bir süre sonra zamanın buranın da efendisi olduğunu, ben kaybetsem bile onun bir şekilde beni bulacağını da anladım.

Adama biraz daha bakma fırsatı yakaladım. Sağ elinde,ortasının biraz daha yukarısından tutmakta olduğu iki ucu da keskin bir kum saati vardı. Kum saatinin üst kısmı adamın yüzünün sağ tarafından bile beyazdı. Alt kısım ise içinde sayılamayacak kadar çok insan yüzünün büyüyüp tekrar küçülerek bende korku hissini uyandırdığı,aklımdaki geçmişimi hatırlama dürtüsü gibi kararıp hemen sonra bulanıklaşan, ucu üst kısımdan daha keskin olan bir üçgen levhaydı.Kum saatinin ortasında, oldukça küçük –nasıl farkettiğime hala şaşırdığım bir küçüklükte-standart bir saat vardı. Göz kapağımı saate daha dikkatli bakmak için kısınca saatin normal sayılandan ters yönde döndüğünü fark ettim…
Uyanmıştım. Kaç gece uyumuştum hatırlayamıyordum. Yanı başımda duran siyahi kadına baktım. Ben ne düşünürsem düşüneyim oradaydı. Rüya değilmiş demek ki diye içimden geçirdim. Gülümseyip ismini sordum. Gülümseme nedenim kadından hoşlanmış olmam değildi.Nezaket gereği sayılabilirdi.
“Adım Logos. Anlayabiliyorum seni, kafandaki sorular yeterince artmakta olan bir eğimde yükseliyor. Öncelikle kendimi tanıtayım. Benim görevim değişimi yönetmek. Değişim dünyada her hedeyi kapsasa da kendisi salt bilinç olarak kalır. Değişimin sabitliği benim var olmamı sağlayan şey işte. Ben dünyadaki yanılgıları elimden geldiğince babama yollayıp babamın onları boşluğa atmasını sağlarım. Babam hiçliğin ve ölümün ‘badigard’ı, eğer bakma gereği hissettiysen görebilirdin onu. Neyse babama daha sonra tekrar geleceğiz. Dinliyor musun? Elimde olmadan ‘Bazen.’ dedim. Bu da iyi en azından şimdilik diye söylendi. Sonra kendisinin her gün doğup tekrar öldüğünü ve babasının yalnız kalmasın diye sayısız Güneş oluşturduğunu ama doğan her güneşin ardından daha da çok yalnızlaştığını belirtti, hüzünlü sayılabilirdi. Doğan Güneşlere rağmen hiçbir Güneş batmamış. Ve doğan her güneşin ardından daha da karanlıklaşmaya başlamış önceden bulunduğu yer, bir bakıma yarı gölge denilebilirmiş. Etrafındaki insanlardan her birinin ölümünden sonra hayatının kararması gibi. Karanlıklaşan yer farkedilemeyecek bir karanlığa ulaşınca hiçlik oluşmuş. Aslında hiçlik bile içinde madde bulunduruyormuş ama boşluğun içindeki yanılgıların sayısını kafamda hesaplamaya çalışınca boşluğun ne kadar güçlü olabileceğini düşünmekten korktum.

Peki. Yalnızlıktan neden kurtulmak istesin ki? Sonuçta herkes terk ettiğinde gelen bir şeyden bahsediyorduk. Ne kadar kötü olabilir ki bu? Anlamasını da beklememiştim zaten.
Onu dinlemeyi bıraktığımdan dolayı kızgın olduğunu belli etmek istediğini anladım. Ona biraz yardımcı olmak istedim, herkes bir şeyler biliyor ve bir şeyleri anlayabiliyordu ben daha kendimi bulamamışken.
’Evet buraya kadar ümitsizce dinledim peki sonra?’ dedim.
Bir yanlış yaptığını söyledi.Kendi gerçekliğini babasına gönderdiğini ama bunun kendi hatası olmadığını birkaç kez tekrarladı. Yeterince sararmış gerçekliği, yanılgı sanmamak elde değilmiş. Sustu, konuşamadı demek daha doğru olur. Bir an atılıp ağzını tekrar açtı ama anlaşılabilir bir kelime çıkmadı ağzından.
Annesini sordum.
Bunu kendisinin bilmediğini, görüntü değiştirmesine bağladığını belirtti.
Güldüm. Aralıksız on iki saniye bir gülüşten bahsediyorum. Zaman çok belirgindi. Etrafı gözlemleyememiştim zira o esnada kafamda bulanıklaşan karaltılar açıklaşmaya başlamıştı.
Bunu daha önce niye sormadım diye kendime söverken ağzımda ‘Neden ben?’ diye bir mırıldanma oluştu. ’Özür dilerim en başta o konuyla başlamalıydık. Sen gerçekliğimi kurtardığımda onun bana dönmesini sağlayabilecek tek insansın. Karşılığındaysa kafandaki sorular yanıtlanacak bu yolculukta. Kimsin bilmiyorsun değil mi?’
Tepkisiz bir şekilde ‘Bazen.’ dedim.
Daha sonra beni çok uzun bir süredir beklediğini, zamanı ve hiçliği öldürecek olan adam olduğumu söyledi, sesinden yeterince tedirgin olduğu anlaşılacak sessizlikte.
‘Babanı kastediyorsun sanırım.’
‘Babamın koruduğu hedeyi kastediyorum. Gerekirse kendi gerçekliğimden bile çok sevdiğim babamı da kastedebilirim.’

Hala tatmin olmamıştım. Neden ben? Karaltılar tamamen aydınlanınca zihnimin en derin havuzuna daldım. Kalıntıları incitmemeye gayret edercesine yavaş yüzüyordum. Adımı arıyordum ama yoktu hiçbir yerde, bilinçaltımda bile. Bir barda asgari ücret karşılığı ayakçılık yapıyormuşum. Şu an hissettiğimden çok daha küçükmüşüm oysa şimdi en az 60 larımdaydım. Boğulmamak için kafamı çıkardığımda bir ses kendimi getirdi bana. Sözünü kestim kadının...

Ali Suat Arslanlı
Devam edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder