Uçun Kuşlar Uçun
Hakan, Adanaspor - Osmanlıspor maçındaydı. Maçın 87.
Dakikasında 1-1 olan maç beni hiç ilgilendirmiyordu. Ona bir şey söylemek için
aradığımda maçta oluşu söylemek istediğimi söylemem için maçın bitmesini
beklemem gerektiğini…gerektiğini…düşündürdü.
Ona
şamanlarla ilgili yazdığı kasideyle ilgili bir şey söylemek istemiştim. Neyse…
Kendime
döndüm. Evde Hakan’ın sahada izlediği maçı televizyonda açtım. Adanaspor’un
yenmesini istemem sakın futbolla ilgili olduğum anlamına gelmesin.
Kendime
döndüğümü annemin doğum günüm için aldığı bir şişe 70’lik Jack Daniel’s
bittiğinde anladım. Evdeki grip olanları, nezlelileri uyur kabul edip yavaşça
dışarı çıktım. Express Kipa’ya yaklaştığımda iki çalışanın tahta bankta sigara
içip müdürü çekiştirdiklerini beni görünce kısılan seslerinden anladım. Annemin
aldığı viskiden sonra Kipa yeni bir JD getirmemişti. Sorduğumda; gözlerini
bilmiyorum dercesine belerten raf işçileriyle karşılaştım. Kipa üniformalarına
bürünmüşlerdi. Onları seviyordum ama onların yüzünden sevmediğim bir pezevengin
büfesine gitmek zorunda kaldım.
Ben
hırlı mıyım? Hiç alakası yok. İki yüzlü sırıtkan bir tavırla hem de nakit; bir
JD ve sigara ve bir bitter çikolata aldım. Son paramdı. Bizde böyledir parası
azalanın zamparalığı tutar. Büfeden çıktım. Bizim sokağın başında Cabbar’ la
karşılaştım. Sigara istedi. Haydar Dümen’i
(HD) açtım, ikram ettim. Baktım gözü şişede. Şişenin kapağını açtım.
Cebinden çıkardığı Paşabahçe su bardağına göz kararı viski koydum. Bir dikişte
içti. Ben de şişeden bir fırt aldım. Göz göze geldik. Bardağını doldurdum, iyi
geceler deyip ayrıldım. Eve kimseyi uyandırmadan girdim. Salonda herkesten
uzakta, ücra bir köşede Ecesin’in doğum günüm için aldığı Rakı Ajandası’na
yazmaya başladım. Ne çok sevenim vardı diye düşünüp duygulandım. Gözümden
sarhoş bir damla bıyığıma takılana kadar aktı.
“Ben
aslında yavşak biriyim. İbnelik ruhumda var. Asıl sevdiğim Neva olmasına rağmen
Selma ile ilişkimin sürmesi için ne kadar aşağılık alttan alma, sessiz kalma, yalan
dolan hepsine baş vurdum…Yalnız kalmaktan korkuyorum. Kendimle ilgili bir sürü
tanımlamayı sizinle paylaşırken dürüst olmadığımı düşünmenizi istemem. Selma
Neva’yı biliyor. Neva da Selma’yı
biliyor. Neva ne beni ne de Selma’yı umursamadığı için; ona hava hoş.”
Dünya
dünya olalı bu aşk meşk işleri böyle; sen onu seversin o seni sevmez, seni de
sevmediğin biri sever. Romanlara konu olmuş bu üçgen döngünün ben…ta örekesine
su taşıyayım. Alkolün dönüştürdüğü küfürler aklımı almadan uzun bir mola verdim.
Televizyonun karşısına geçip şebelek durumunda TRT sanatçılarını dinledim. Mavi
balon kıvrımında bir kadın ve masa örtüsü desenli ceket giymiş bir erkek düet
yaparken kanun çalan sanki zamanı tırmalıyordu.
Geç
olmasına rağmen yalnızlığımı anlatmak için Hakan’ı aradım. Alo demeden
ağlayarak açtı telefonu.
“Onu
çok sevmiştim. Her şeyimi anlattım. Acılarımı, sancılarımı, sevinçlerimi
paylaşmıştım. Beni hayal kırıklığına uğrattı…”
Gayri
ihtiyari ne yaptı diye sordum.
“
Bana rüyalarında hiç uçmadığını söyledi.”
“
Bunu söylerken ciddi miydi?”
“Evet.
Rüyasında hiç uçmamış.”
Bir
şey söylemeden telefonu kapadım. İçime düşen garip yalnızlık hissini
perçinleyen “rüyalarda uçmayan kadın” imgesi bir “angelus novus” gibi kafama
battı.
Hemen
Hakan’ı aradım.
“
Niye olumsuz düşünüyorsun. Belki de o uçmayan, uçmayı önemsemeyen, uçmayı gerek
görmeyen bir melek.”
“Uçmayan
meleğin ben ta…”
Yatma
zamanı gelmişti. İyi geceler dilemeden uyuduğumuzu umuyorum.
M.BÜLENT
BİNGÖL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder