21 Haziran 2014 Cumartesi

okuma notları

Ve Durgun Akardı Don

Yabancı eserlerin adı Türkçeye çevrilir elbette. Çevrilirken de uyarlanabilir. Bazıları orijinalliğini korur. Özel bir isim olunca özellikle. 
  • Örneğin Paul Auster’in “Timbuktu”su böyledir. 
  • Türkçeye uyarlanırken etkisini kaybeden isimler de olabilir, 
  • ayrı ayrı isimlendirmeler de. 
  • Bu yayınevlerine veya çevirmene göre değişir. 
  • Örneğin Emily Brontë'nin tek romanı “Wuthering Heights”...
  • genelde ‘Uğultulu Tepeler’ olarak anılır ama kiminde de ‘Rüzgârlı Bayır’dır adı. 
  • Her iki çeviri de güzeldir bence.
Bir de uyarlamayla adı güzelleşenler de vardır, daha etkili olanlar. Bunun en güzel örneği Rus romancı Mihail Şolohov’un orijinalinde adı ‘Tihi Don’ olan eseridir. Çevirisi ‘Durgun Don’. Don Nehri boyunca yaşayan Kazakların hikâyelerini anlatır. Türkçeye “Ve Durgun Akardı Don’ olarak çevrilmiştir. Böylece zaten güzel olan bu roman Türkçedeki adıyla daha bir güzel olmuştur. Okunası bir roman...

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/a/ae/Don_(Voronezh_Oblast).jpg/288px-Don_(Voronezh_Oblast).jpg

  • Bir cümleye varmak için yolu çok uzattım biliyorum. 
  • Ve romanın 1. cildinde şöyle de bir söz geçer, 
  • gerçi böyle yüzlerce çarpıcı cümle vardır ya akışın içinde, 
  • şunu paylaşmak yeter, özdeyiş lezzetinde; der ki Şolohov:
“Hayatın, insanoğluna baş eğdirdiği kendi yasaları vardır.”

Şöyle toparlayayım o zaman biraz kahvehane felsefesi yaparak; ve dilerim hayatımız o baş eğdiren yasalarla muhatap olmaz.

Olmaz mı?

Bal gibi muhatap olur ne hazindir ki, ki olmaktadır hala…
Haddizatında külli hayatımız, hayatın değilse de bize hayatlar dayatanların baş eğdirdiği yasalarla, adeta kendi ‘keyfi’ yasalarıyla geçmektedir, hey hat!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder